Mutlu Tönbekici'nin '/ Nisan'da Vatan Gazetesinde yayımlanan yazısı.
Bu polise gerçekten ihtiyacımız var mıdır?
Ayşe Arman’ın, öldürülen genç kız Münevver Karabulut hakkında dünkü Hürriyet’te yaptığı röportajda, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah tüyler ürpertici bir cümle etmiş:
“Ailesi de kızlarını takip etseydi..”
Demek ki dedim, o bildik “su testisi su yolunda kırılır” zihniyeti buraya kadar geldi dayandı ha!
Nasıl yorumlayalım bu cümleyi?
“Ailesi kızlarını takip etseydi kızları öldürülmeyecekti.”
Veya...
“Ailesi erkek arkadaş edinmesine izin vermeseydi kızları öldürülmeyecekti.”
Veya...
“Ailesi tarafından takip edilmeyen kızlar öldürülmeyi hak eder..”
Ama asıl yorum şudur:
“Biz polisler, öldürülmeyi hak eden ve hak etmeyen şeklinde ayrıma tutuyoruz insanları. Bildik veya bilinmedik bir takım ahlak kurallarımız vardır. Polisin gözünde masum olmak kolay değildir. Dikkat edeceksin, bizim istediğimiz gibi yaşayacaksın, biz seni masum saymamışsak anayasanın bize biçtiği vazife, kanunlar, temel insan hakları vız gelir tırıs gider... Yeterince masum değilsen katilini yakalamakta isteksiz davranabiliriz... Zanlı bizim kontrolümüzdeki pasaport kontrolünden elini kolunu sallayarak geçip gidebilir. İşimizi iyi yaptık kötü yaptık diye de kendimizi gram sorgulamayız... Dahası zanlıyı da zanlının ailesini de böyle bir güzel rahatlatırız..”
***
“Ailesi de kızlarını takip etseydi” lafı polis teşkilatının varlığını tümüyle sorgulayan bir laftır. Bütün güvenlik önlemleri madem ki aileler tarafından alınmak zorunda, paranoyak aile olmak dışında bize hiçbir seçenek verilmiyor, o vakit demek ki polise ihtiyaç yok!
Bunu bir nevi “itirafname” olarak da görebilir miyiz?
Zira:
-Suçu önleyemiyorlar.
-Zanlıyı yakalayamıyorlar.
-Toplumsal olaylarda suçun BİZZAT faili oluyorlar. Geçen 1 Mayıs’taki olaylardan da hatırlayacağınız gibi çoğu toplumsal olay da zaten polis yüzünden çıkıyor.
Bu durumda onların maaşını vergisiyle çatır çatır ödeyen bir vatandaş olarak soruyorum:
BENİM KIZIM ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA ONA HAFİF MEŞREP, BANA DA İHMALKAR ANNE MUAMELESİ YAPIP ÖLDÜRÜLMEYİ HAK ETTİĞİNİ İMA EDEN BİR POLİSE GERÇEKTEN İHTİYAÇ VAR MIDIR?
BU polise ben güvenebilir miyim?
BU polisin “güvenliğimi sağladığı” iddiasında bir ülkede çocuk ama bilhassa kız çocuk yetiştirilir mi?
BU polise maaş verilsin diye vergi verilir mi?
***
Demek ki polisin kafasında “öldürülebilirler” ve “öldürülemezler” diye bir kategori var.
Tecavüz edilebilirler ve edilemezler diye bir kategoriden haberimiz vardı ama demek ki kafadaki ahlak korsesi hadiseyi cinayet serbestisine kadar götürmüş.
Polisin gözünde masum olabilmek ve de öldürülmeyi hak etmiyor olmak için anladığım kadarıyla:
BİR: Her şeyden önce kadın olmayacaksın.
İKİ: Büyük bir hata işleyip dünyaya bir dişican olarak geldiysen o vakit asla evden çıkmayacaksın.
ÜÇ: Yine büyük bir hata işleyip evden çıkmaya karar vermişsen o vakit yanında daima bir badigard taşıyacaksın.
DÖRT: Üniversite için başka bir şehre falan gidip ailenden ayrılmayı aklından bir geçirmeyeceksin.
BEŞ: Diyelim ki böyle bir ‘manyaklık’ yaptın. Akraba yanında, en fazla sıkı bir yurtta kalacaksın. Ev mev tuttuysan, hele ki de bir erkek arkadaşın varsa kusura bakma ama çok ileri gitmiş, artık bu ülkenin polisini de güvenliğini de araştırmasını da merhametini de hak etmiyorsun demektir.
Güzel, süslü, gösterişli falan olmak da ekstradan suç. Fahişeler, pavyon kadınları, dilenciler, fakirler, zenciler, Kürtler zaten insan bile değil. Ailesi olmayanlar hele, niye yaşıyor ki... Kendilerini köprüden atsınlar olsun bitsin.. (O da suç gerçi..)
Peki geriye kim kalıyor? Kimdir ‘güvenliği’ hak eden?
“Ailesi de kızlarını takip etseydi..”
Demek ki dedim, o bildik “su testisi su yolunda kırılır” zihniyeti buraya kadar geldi dayandı ha!
Nasıl yorumlayalım bu cümleyi?
“Ailesi kızlarını takip etseydi kızları öldürülmeyecekti.”
Veya...
“Ailesi erkek arkadaş edinmesine izin vermeseydi kızları öldürülmeyecekti.”
Veya...
“Ailesi tarafından takip edilmeyen kızlar öldürülmeyi hak eder..”
Ama asıl yorum şudur:
“Biz polisler, öldürülmeyi hak eden ve hak etmeyen şeklinde ayrıma tutuyoruz insanları. Bildik veya bilinmedik bir takım ahlak kurallarımız vardır. Polisin gözünde masum olmak kolay değildir. Dikkat edeceksin, bizim istediğimiz gibi yaşayacaksın, biz seni masum saymamışsak anayasanın bize biçtiği vazife, kanunlar, temel insan hakları vız gelir tırıs gider... Yeterince masum değilsen katilini yakalamakta isteksiz davranabiliriz... Zanlı bizim kontrolümüzdeki pasaport kontrolünden elini kolunu sallayarak geçip gidebilir. İşimizi iyi yaptık kötü yaptık diye de kendimizi gram sorgulamayız... Dahası zanlıyı da zanlının ailesini de böyle bir güzel rahatlatırız..”
“Ailesi de kızlarını takip etseydi” lafı polis teşkilatının varlığını tümüyle sorgulayan bir laftır. Bütün güvenlik önlemleri madem ki aileler tarafından alınmak zorunda, paranoyak aile olmak dışında bize hiçbir seçenek verilmiyor, o vakit demek ki polise ihtiyaç yok!
Bunu bir nevi “itirafname” olarak da görebilir miyiz?
Zira:
-Suçu önleyemiyorlar.
-Zanlıyı yakalayamıyorlar.
-Toplumsal olaylarda suçun BİZZAT faili oluyorlar. Geçen 1 Mayıs’taki olaylardan da hatırlayacağınız gibi çoğu toplumsal olay da zaten polis yüzünden çıkıyor.
Bu durumda onların maaşını vergisiyle çatır çatır ödeyen bir vatandaş olarak soruyorum:
BENİM KIZIM ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA ONA HAFİF MEŞREP, BANA DA İHMALKAR ANNE MUAMELESİ YAPIP ÖLDÜRÜLMEYİ HAK ETTİĞİNİ İMA EDEN BİR POLİSE GERÇEKTEN İHTİYAÇ VAR MIDIR?
BU polise ben güvenebilir miyim?
BU polisin “güvenliğimi sağladığı” iddiasında bir ülkede çocuk ama bilhassa kız çocuk yetiştirilir mi?
BU polise maaş verilsin diye vergi verilir mi?
Demek ki polisin kafasında “öldürülebilirler” ve “öldürülemezler” diye bir kategori var.
Tecavüz edilebilirler ve edilemezler diye bir kategoriden haberimiz vardı ama demek ki kafadaki ahlak korsesi hadiseyi cinayet serbestisine kadar götürmüş.
Polisin gözünde masum olabilmek ve de öldürülmeyi hak etmiyor olmak için anladığım kadarıyla:
BİR: Her şeyden önce kadın olmayacaksın.
İKİ: Büyük bir hata işleyip dünyaya bir dişican olarak geldiysen o vakit asla evden çıkmayacaksın.
ÜÇ: Yine büyük bir hata işleyip evden çıkmaya karar vermişsen o vakit yanında daima bir badigard taşıyacaksın.
DÖRT: Üniversite için başka bir şehre falan gidip ailenden ayrılmayı aklından bir geçirmeyeceksin.
BEŞ: Diyelim ki böyle bir ‘manyaklık’ yaptın. Akraba yanında, en fazla sıkı bir yurtta kalacaksın. Ev mev tuttuysan, hele ki de bir erkek arkadaşın varsa kusura bakma ama çok ileri gitmiş, artık bu ülkenin polisini de güvenliğini de araştırmasını da merhametini de hak etmiyorsun demektir.
Güzel, süslü, gösterişli falan olmak da ekstradan suç. Fahişeler, pavyon kadınları, dilenciler, fakirler, zenciler, Kürtler zaten insan bile değil. Ailesi olmayanlar hele, niye yaşıyor ki... Kendilerini köprüden atsınlar olsun bitsin.. (O da suç gerçi..)
Peki geriye kim kalıyor? Kimdir ‘güvenliği’ hak eden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..