
Ülkemizde sağlık alanında yaşanan değişim, dönüşüm süreci içinde yapılmak istenen düzenlemelere bakıldığında ilaç eczacılık alanınıd üzenleyen en temel yasalarda neo-liberal bir değişimin yürütüldüğü, sağlığı bir hak olarak düzenleyen sosyal devlet anlayışının yıkılarak sağlık-ilaç-eczacılık hizmetlerini serbest piyasa koşulları insafına terk eden bir anlayışın egemenliği altına sokulduğu bir süreç yaşanmaktadır.
Küresel ilaç tekellerinin Türkiye üzerindeki oyunları 2003 yılından beri giderek artan bir baskıyla devam etmedir. Bugün, sağlıkta Dönüşüm süreciyle başlatılan uygulamalar içinde Türk ilaç piyasasının tamamen kontrol alınmasına yönelik çalışmalar yerli işbirlikçilerin ve iktidar yandaşlarının desteğiyle artık final noktasına doğru getirilmiş bulunmaktadır.
Bunun için önce, bütün SSK hastanelerinde ne kadar eczane varsa, hatta SSK ilaç Fabrikası da dâhil hepsi kapatılmış,2003'ün rakamıyla yaklaşık 2,5 katrilyonluk bir kaynak serbest ilaç piyasasına aktarılmıştır. O tarihte bu uygulama, “vatandaşı SSK ilaç kuyruklarından kurtarmak” gerekçesiyle kamuoyuna pazarlanmıştır. Vatandaşın kulağına hoş gelen bu uygulama geniş destek bulmuş ve bugünkü uygulamaları için en önemli temel taşı görevini yerine getirmiştir. Oysa, 2003 yılında SSK hastanelerine Türkiye genelinde 500 eczacı alınmış olsa bu kuyrukları bitirmek olanaklı olacak ve bugünkü maliyetler oluşmayacaktı. Ama gerçek niyet, ilaç piyasasının, çokuluslu ilaç tekeli şirketlere ve yandaş sermaye gruplarına açılmasıydı.
Bu arada Sosyal Güvenlik reformuyla SSK+Emekli Sandığı+Bağ-Kur birleştirilerek SGK tek sağlık hizmeti alıcısı ve ilaç alıcısı konuma getirildi. Bütçe Uygulama Talimatları(BUT) ve Sağlık Uygulama Tebliğleriyle(SUT) başta desteklenen küçük ve orta ölçekli Özel sağlık poliklinikleri, Dal Merkezleri ve Hastaneler, gerekli piyasa koşulları oluşturulduktan sonra kendi kaderlerine bırakılarak sağlık piyasası Büyük Hastane Zincirlerinin tekeline bırakıldı. Önceleri ücretsiz olan tüm muayene, tetkik ve tedavi hizmetleri de paralı hale getirildi.
İlaç piyasasında bugün gelinen nokta yıllar öncesinden planlanmıştı.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ; İlaç eczacılık sorunlarını değerlendirdiği bir konuşmasında Meclis kürsüsünden "bize 8000 eczane yeter” dedi. Yani, geri kalan eczaneler batacak ve onların boşalttığı alan, yandaşlara ait market eczaneler zincirleriyle doldurulacaktı. Bunu için Başbakanın Danışmanı Cüneyt ZAPSU karlı olacak pek çok yerde “FOR YOU” adlı zincir marketler açarak hazırlık yaptı. Ancak, eczacı kamuoyundan gelen tepkilerle planlarını ertelemek zorunda kaldılar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan yıllardır planlanan ve uzun süredir askıya alınan market projesini dün yaptığı konuşmada “ Tıpkı ABD’ de olduğu gibi marketlerde de ilaç satışı için hazırlığımızı yapıyoruz” diyerek, açıklamış oldu.
Peki, şimdi ne olacak?
Türkiye’de Halk Sağlığı büyük tehdit altındadır. Ve giderek geri dönüşü olmayan bir yola sokulmaktadır.
İşte Örnek Alınan ABD’den bazı rakamlar;
1. ABD nüfusunun 50 milyondan fazlası sağlık güvencesinden yoksundur. Başkan Obama’nın başlattığı sosyal güvencesiz vatandaşları sosyal güvence kapsamına alma çalışması sermaye çevrelerinin büyük tepkisiyle karşılandığı için hayata geçememiştir.
2.Başbakan’ ın örnek gösterdiği ABD’ de oldukça kapsamlı bir ilaç kalemi (ağrı kesiciler, vitaminler, öksürük ilaçları, mide ilaçları vb.) marketlerden reçetesiz olarak halka satılmaktadır. Ancak ABD, yanlış ilaç kullanımı ve ilaç zehirlenmeleri vakalarında dünya birincisidir.Ve Kişi başına ilaç harcaması en yüksek olan ülkedir.
ABD’nin ilaç satış sisteminde örnek ülke olarak gösterilmesi halk sağlığı açısından son derece büyük bir talihsizliktir. Zira ABD’ de ki gereksiz ilaç tüketiminin artık bir “çılgınlık” boyutuna vardığı ve bu nedenle, ABD nin bilim çevreleri bu uygulamadan geri dönülmesi yönünde çalışmalar yapmakta, ilaçların kamu sağlığı açısından tekrar halk eczaneleri (Community Pharmcy) içine alınması gerektiği yönünde görüş bildirmektedirler.
Türkiye’yi neler bekliyor?
Bugün için marketlerde reçetesiz satılması öngörülen ilacın ekonomik değeri 10 Milyar dolarlık ilaç pazarımızın içinde ki yeri, 2- 2.5 milyar dolardır. Yani pazarın % 20–25 arası bir oran marketlere de açılacaktır.Başlangıçta ki bu rakam giderek artacak, yeni ithal kalemlerin ülkeye sokulması ve geri ödeme listesinden kısım, kısım çıkartılacak ilaçlarla genişletilecektir.
Yasa değiştirilip, ilaçta reklam uygulaması devreye sokularak marketlerden satılan reçetesiz ilaçların satışı körüklenecek ve halk daha önce reçete karşılığı aldığı ve sadece katkı payı ödediği birçok ilacı artık kendi parasıyla alır hale gelecektir.
Süreç sonunda şöyle bir tablo oluşacaktır:
Geri ödeme listesinde olan ilaçlar (SGK tarafından ödemesi yapılanlar) eczane içinde kalacak, karlılık oranı yüksek ancak geri ödeme listesinde olmayanlar market raflarından serbestçe herhangi bir tüketim maddesi gibi alınacak, reçeteli ürünlerde ayakta kalmayı başaran az sayıdaki eczane ile yine marketler içinde büyük şirketler tarafından işletilen ve içinde eczacıların görev yaptığı zincir market eczanelerden alınabilir hale gelecektir.
Olayın ekonomik boyutunda ise küçük ölçekli semt eczaneleri düşük kar oranlı ilaçların satışıyla yaşam yavaşı verirken şirket eczaneleri ve marketlerden oluşan büyük sermaye çevreleri bu alandan yüksek karlar sağlayacaktır.
Son 20 yılda marketten alışveriş yapma alışkanlığı iyice geliştirilen vatandaşlarımıza hükümet, sağlıkta çizdiği pembe tablonun bittiği yerde, geri ödemesi olan ilacı da mümkün olduğunca marketten aldırarak bir mali yükten kurtulmayı planlamaktadır.
Halkın ilacı “cepten” karşılanması gereken sıradan bir tüketim maddesi olarak görmesine yönelik algının geliştirilmesine ilişkin piyasa dinamikleri teşvik edilerek geliştirilecektir. Ve sürecin sonunda artık bir “hak olmaktan çıkarılan tüm sağlık hizmetleri ve ilaç” “herkesin parası kadar satın alabildiği bir ihtiyaca dönüştürülmüş olacak ve gereksiz ilaç tüketimi, ilaç zehirlenmeleri, istenmeyen ilaç yan etkilerinin hızla artacaktır.
Sağlıkta dönüşüm projesi bugüne kadar yapılan uygulamalardan elde edilen veriler ışığında; tüm sağlık, ilaç ve eczacılık hizmetlerinin büyük sermayeye açılımını sağlayan, sağlığı sosyal bir devlet hizmeti olmaktan çıkartıp, alınıp satılan bir meta haline dönüştüren, vatandaşı müşteri, sağlık çalışanlarını da büyük sermayenin emrindeki emekçiler konumuna getiren bir proje olduğundan kuşku kalmamıştır. Şimdi, halk sağlığı adına toplumun aydınlatılması, dayanışma ve işbirliği zamanıdır.
Öğr. Gör. Bülent KIRAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..