İşte Ellerim :)

İşte Ellerim :)
Parmak boyası ve dayanılmaz keyfi

Geçmiş Zaman Olur ki...

17 Eylül 2013 Salı

1000 yılından bugüne AVRUPA

Güç, yüzyıllar boyunca egemenlerin hükümranlık alanlarını genişletmelerinin aracı olmuş. Teknolojinin gelişmediği erken dönemlerde insan gücü ve "yüreklilik" ile sürekli genişleyen topraklar gün gelmiş elde tutulamaz olmuşlar. Aydınlanmayla birlikte insanların "devleti" ve "aidiyetlerini" sorgulamaları,  teknoloji sayesinde yeni keşifler, iletişimin hızlanması egemenlik coğrafyasında tahmin edilemeyecek değişimler yaratmış. Kimsenin dikkate almadığı birer avuç insan kimlik ve ulus peşinde koşar olmuşlar. Tabii, buna emperyalist emellerin (buna dış mihrak da diyebilir miyiz? :) ) çomak sokmasını da eklemek gerek. 

Sonuç?
Koca kıta'da savaşlar... 
Kaos... 
Parçalanan, yeniden kurulan, birleşen, dağılan devletler ve ittifaklar. 

Bu oyun hiç bitmediği gibi, biteceğe de benzemiyor. Son 40 yıldır emperyalizmin vahşi saldırısı karşısında sürekli gerileyen anti-emperyalist cephenin inişinin nerede duracağını çok merak ediyorum. 

Tarih kitaplarında belli dönemlere bölünerek okutulan kanlı tarih, bütüncül bakılamadığı taktirde hiçbir anlam ifade etmeyen kuru bir öğreti olarak kalıyor. Aşağıdaki linkte 1000 yılından bugüne Avrupa'daki güç dengesinin değişimi ve parçalanmaları özetleyen 3:16 dk.lık bir video var. Yıllar boyu insanı illallah ettiren "resmi tarih" derslerinden çok daha fazlasını anlatan bu videoyu izlemek gerek.

5 Eylül 2013 Perşembe

Facebook'ta  bir şiir okudum. ERCAN Kement adı var, sanki ilk dize gibi ilişmiş en üste. İkinci dize şiirin adı mı, yoksa ilk dizesi mi belli değil, anlayamadım. 

Ama güzel yazılmış. Sanırım herkes kendinden birşeyler bulabilir....


Çoğunu aldattım
İkisine aşık oldum köpek gibi
Kimisini kullandım
Kimisi aşık oldu
Kimisinden kaçtım
Bazen bağlanmaktan korktum
Bezen bağlanmalarından
Sarıydı kimisi
Kimisi esmer
Kumral olmadı pek
Kıvırcıktı 3 tanesi
Kimisinin çok hoştu sesi
Kimisinin pırlanta gibiydi kalbi
Kimisi çekiciydi sadece
Bittiğim nokta belde gamze
Kimisine ağladım
Ağlattım kimisini
Çoğunu başka aldattım
Başka birisiyle
Birisi beni aldattı
Onu hiç siklemedimde
Ulan Orhan sen niye yaptın
Hala anlamadım
Kimisi güldürdü
Ağlattı kimisi
Kimisine hiç kıyamadım
Kimisine hiç acımadım
Kimisi güldükçe öfkelendim
Kimisi ağladıkça bayram ettim
2 sini çok sevdim de
Aldattım çoğunu
Birisini hiç sevmedi dostlarım
Oysa ben en çok onu sevdim
Birisiyle arkadaştım önce sadece
2 sevgilim oldu o dudağımdan öpünce
Birisi vardı ki birisi
Titretti iliklerimi
Flut çalıyordu ikisi
Birisinin evine balkondan girdim
Gece 2 de
6 gibi çıktım işim bitince
Birisi aşık oldu
Anlamadım hala ne bok buldu
Olgundu baya birisi
Birisi öğretmenimdi
Birisi hırstı sadece
Garip oldum çok sonra
Arkadaşımla sözlendiğini öğrenince
Biri vardı biri
Sıraya dizdi bütün evi
Birisi çok onurlu çıktı
Utandırdı beni
Maltepedeydi 2 si
Birisi vardı ki birisi
Çok güldürdüm onu
O tercih etti bana güldürmeyi
Birisini özgürlüğe koşan bir at gibiydi
Unutmuştu ama
arkasında
arabanın üstünde çektiği
Geçmişini
Hiçbirini unutmadım
Fazlalık olmadı hiç birisi
Çoğunu aldattım ama
İkisini çok sevdim
Hataydı kimisi
Göçüp gitti birisi
Birisini platonik sevdim
Ama platonik olsa da aldattım
Birisinden sevişmeyi öğrendim
Birisinden sevmeyi
Biri gerçekten öğretti sevilmeyi
Birisini hem istedim
Hem soğuttum kendimden
Birisinin şüphelendiğiydi
Diğer birisi
Efsunluydu ikisi
Şimdi hepsi birisi
Birisi hepsi
Nazım'ın da dediği gibi
Herkes gibi
Oldu kimisi

"USTA'ya Teşekkürler!

Toplumsal bellek çok önemli. Zaman hızla akıp gidiyor, gündem de RTE'nin çabasıyla daha hızla değişiyor.... Yaşananlar bilinmez, doğru hatırlanmazsa gerçeği eğip bükenlerin ağzından duyacağız olan biteni...

Aşağıdaki linkteki kısa film son 6 ayın kısa bir özeti niteliğinde. Arada sırada dönüp bakmalı...



Tayyip Erdoğan’ın çizilen karizmasını düzeltmeyi görev edilen Gökçek ailesinin hazırlattığı “Usta’nın Hikayesi” belgeseline üniversiteliler “Usta’ya Teşekkür” kısa filmiyle karşılık verdi.


http://youtu.be/AXpzX_RwzUc

14 Haziran 2013 Cuma

Hayat sen ne sarsıcı, sen ne zalim, sen ne muhteşem bir şeysin!


Bu yazıyı okumalı. T24 internet gazetesinde SİBEL YERDENİZ yazısı. 

Hayat sen ne sarsıcı, sen ne zalim, sen ne muhteşem bir şeysin!


Son bölümünü aşağıya  kopyaladım. Şu linke tıklayıp tamamını okuyabilirsiniz.  

“Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor. Özlediğin, arzuladığın şeylerin hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini, bilmek istiyorum.
Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor. Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için, aptal gibi görünme riskini göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum.
Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan kederlerimizle yüzleşip yüzleşemeyeceğini bilmek istiyorum.
Yüreğin doğanın ritmi ve yaşama sevinciyle dolu bir sevdanın sınırlarına vardığında, o sınırları feda edip edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Anlattığın hikâyenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor. Kendi ruhuna ihanet etmemek için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratmayacağını bilmek istiyorum. İhaneti göze aldığın her seferinde, sonuçlarını ayakta karşılayıp karşılayamayacağını bilmek istiyorum.
‘Güven’ kelimesinin senin için ne ifade ettiğini bilmek istiyorum. Bazen sana karanlık gibi görünse bile, gelen günün içindeki o büyülü ışığı görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum.
Hatalarımıza fırsat verip vermeyeceğini, bir gölün kenarında durduğumuzda ‘gümüş ay´a benimle birlikte “EVET!” diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum.
Nerede yaşadığın ya da neye sahip olduğun beni ilgilendirmiyor. Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, kırılmış, yorgun ve bitap, ayağa kalkıp kalkamayacağını; ‘çocuklar’ için yapılması gerekenleri yapıp yapamayacağını bilmek istiyorum.
Kim olduğun, buraya nereden ve nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor. Birlikte bir ateşin ortasında düştüğümüzde, gerektiğinde yanmayı göze alıp alamayacağını bilmek istiyorum.
Yalnız kalmaya katlanıp katlanamadığını bilmek istiyorum. İçinde yüreğinden başka tutunacak hiç bir şeyin kalmadığında, o amansız varlığını sevmeye devam edip edemeyeceğini bilmek istiyorum.
Bugüne kadar ne öğrendiğin, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum…”

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Reyhanlı’da Yaşananlara Dair TODAP yorumu

Bu cinnet ortamında sağduyulu sesler duymak ne güzel. Savaş çığırtkanlığının, kan tacirliğinin prim yaptığı, barışı savunmanın suç olduğu bugünlerde Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP) Reyhanlı'da yaşanan patlamalar ve ardından gelişen olaylarla ilgili bir açıklama yayınlamış. Ne yazık ki birçok sağduyulu ses gibi bu da bir etki yapmadan sönümlenip gidecek..






Reyhanlı’da Yaşananlara Dair



Türkiye, savaş söyleminin, açık ya da örtük düşmanlaştırma ve hedef göstermenin, öfke ve nefretin sıklıkla toplumsal yaşama hâkim kılındığı bir ülkedir. Bu söylem ve bu söylemin kurduğu politikalar bugüne kadar birçok olayın doğrudan sorumlusu olmuştur. Bugün Reyhanlı’da insanların katledilmesi de açık savaş politikalarının ve kışkırtıcı dış politikanın sonucudur. Bir yandan ülke içerisinde toplumsal barışı tesis etme iddiasını taşırken, diğer yandan nefreti ve savaşçıl siyaseti sürdüren hükümet bu şiddetin başta gelen sorumlusudur.

Bizler biliyoruz ki savaş sadece insan yaşamını tehdit etmekle kalmaz, ürettiği nefret söylemiyle de toplumsal yaşamda güvenin yerine şüpheyi, dayanışmanın yerine korkuyu hâkim kılar. Üstelik bu söylem sadece ortaya çıktığı coğrafyayla sınırlı kalmaz ve bütün ülkeyi etkisi altına alır. Bu dönemde yaşananlar da Suriye’ye yakın iller başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan herkesi etkilemektedir. Bu huzursuzluk, gerilim ve nihayetinde fiziksel şiddet içerisinde hayatta kalabilen insanların yaralarını ise psikologların ve diğer ruh sağlığı çalışanlarının sarması beklenmektedir.

Aynı zamanda hükümet, Reyhanlı’da yaşananların ardından uyguladığı yayın yasağı ve savaş politikalarını protesto edenlere yönelik uyguladığı polis şiddetiyle, barış taleplerini susturmak ve “gerçek”in ne olacağına ancak kendisinin karar vermeye muktedir olduğunu göstermek ister gibidir. Savaşa karar verenler, savaşın, düşmanlaşmanın da tek seçenek olarak algılanması için ciddi bir uğraş vermekteler.

Biz ruh sağlığı çalışanlarının, patlamalardan ve savaştan etkilenenlere ve etkilenecek olanlara, onların hayatını bir nebze de olsa kolaylaştırmak amacıyla destek vermekten kaçınması söz konusu olamaz. Bununla birlikte tekrar söylüyoruz ki savaşın açtığı yaraları biz kapatamayız! Bizim bugün daha güçlü bir şekilde yapmamız gereken, insanların yaşam haklarının ve huzur ve barış içinde yaşama haklarının güvence altına alınması ve şiddet dilinin ve savaş politikalarının derhal terk edilmesi gerektiğini haykırmaktır. Resmi dili savaş dili yapanlara barış diliyle karşılık vermek, bu dili kurmanın, yaymanın ve savaşçıl dış politika hamlelerinin önüne geçmenin yolunu bulmak, insanların bedensel ve psikolojik iyi olma hali için birincil gerekliliktir. Tüm ruh sağlığı ve sağlık çalışanlarını ve Türkiye halklarını bunu birlikte yapmaya davet ediyoruz.


Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği (TODAP)






9 Mayıs 2013 Perşembe

Öfff !



Gidişlerin de gelişlerin gibi ani oluyor hep. Hiç gitmeyesin istiyorum ama..

Dedin ya, "bigün buradan da alacaklar"; acaba dedim, gene mi ...

İçim sıkıldı, acıdı, geldi boğazıma bi yumruk oturdu ...

İyiye işaret değil, biliyodum, biliyorum.

Bilmediğim, n'apacağım.