İşte Ellerim :)

İşte Ellerim :)
Parmak boyası ve dayanılmaz keyfi

Geçmiş Zaman Olur ki...

19 Şubat 2011 Cumartesi

HEKİMLİK ONURU ÜZERİNE BİR DENEME...

Hacettepe '84 grubuna gönderilip sonrasında paylaşıma açılan bir yazı. İlginizi çekeceğini düşünüyorum.
-------------------------------------------------------------------------------
Hekimlik onuru üzerine oynanan oyunları dışarıdan izleyenler için kişisel, samimi ama biraz uzun bir hikaye anlatmak isterim.

Hacettepe Tıp Fakültesi
Ben Tıp Fakültesine yanlışlıkla girdim. Her tıp fakültesi amfisinde, kafası matematiğe çalışan, aslında mühendis olması gereken birkaç öğrenci vardır. Ben de onlardan biriydim. Yıllar içinde, hekim olmak için gerekli ruhsal ve fiziksel dirence sahip olmadığımı gördüm. Bunu başarabilen arkadaşlarıma ve hocalarıma hep gıptayla ve saygıyla baktım. Bu zor ama şerefli mesleği yapamayacak olmama hayıflandım. Tıp Fakültesinden sonra formal olarak olmasa da bir mühendislik eğitimi aldım. Şimdi, Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı’nda, tıp eğitiminin geri hizmetinde görev yapıyorum. Mühendislik ideallerimi, kenarından da olsa hekimlik mesleğinin eğitim ve araştırmayla ilgili kısımlarıyla birleştirebildiğim için kendimi şanslı addediyorum.

Bunları şunun için yazdım:

Tıp Fakültesine hem içeriden, hem de dışarıdan bakabildiğimi düşünüyorum.

Dışarıdan bakanlara, bugünlerde kopan fırtınada haklıyı haksızdan ayırt edebilmeleri için bir düşünce deneyi önereceğim;
Sabah sekizde kalkın. Gün boyunca hiç oturmayın.

Akşam 8. Hala ayaktasınız.

Akşam 9. Ayaktasınız.

Geceyarısı 12. Ayaktasınız.

Gece 1. Ayaktasınız.

2, 3 Ayaktasınız.

Saat tam üçte, bir gazeteyi açın, bir sudoku bulmacası bulun. Bulmacayı çözemezseniz, farzedin ki kavanozunuzdaki sevimli yavru japon balığı ölecek. Çözerseniz yaşayacak. 
Şimdi yatabilirsiniz. Bir saat sonra tekrar kalkmak şartıyla.

Saat sabah 4. Ayaktasınız.

5,6,7... Ayaktasınız.

Saat 7. Ankara Telefon Rehberinden bir sayfa koparın ve bu sayfadaki tüm numaraları ezberleyin. Saat 10 da bu numaraları hatırlamanız gerekecek.

Bugün de akşam saat 6 ya kadar ayakta olacağınızı unutmayın.

Bu tempoyla bir 4 yıl çalıştığınızı hayal edin. Artık uzman oldunuz.

Daha sonra bu kadar ağır olmasa da (bazen bundan da ağır) bir 10 yıl daha çalıştığınızı varsayın.

(Tüm bunlar içinizi kararttıysa bilin ki, bunları sizin yerinize yapan birileri var.)

Şimdi biri çıkıp diyor ki: “Sen paragözsün. Sen aldığın parayı hak etmiyorsun. Daha çok çalışman lazım. Sana ayda 2000 lira yeter. Daha fazlasını istiyorsan, almak için bir başka hekimin boğazına basman lazım. Eğitimmiş, araştırmaymış bunlar beni ilgilendirmez.”
Bu hikayenin içinde daha 6 yıllık tıp lisans eğitimi yok; evlenip çoluk çocuk sahibi olmak yok; çocuklarınızı yetiştirmek yok. 



“Bakabileceğiniz en uzak nokta, gözlerinizin içidir.” demiş saygın bir söz yazarı.

Önce hekimlerin gözlerine, sonra kendinizinkilere dikkatlice bakın.

Bu arada, yavru japon balığını da unutmayın. 
Saygılar,


Süha Yağcıoğlu,

Tıp Fakültesi Biyofizik A.D.

3 yorum:

  1. Tonguç ayna denemeleri mi arıyorsunuz? Tıklayın: tonguç ayna denemeleri pdf

    YanıtlaSil
  2. Merhaba. Seninle nerede ne zaman tanıştığımızı söyleyecek olsam kimliğimi çok açık etmiş olurum ve açıkçası çekindiğimden bunu yapmayı düşünmüyorum. Seninle tanışalı 3/4 sene oldu ve tamamen tesadüfi. Birinci sınıftayken nasıl yanlışlıkla da olsa 90 yaşında birine hayat verdiğini hatırlıyorum. Anlatırken ki tavrın, genel olarak senle yine bu çocuk şu an neden benim yanımda oturuyor demiştim kendi kendime. Geçen şans eseri aklıma geldin ve profiline baktığımda mezun olduğunu gördüm. O zaman gözünde o kadar çok büyütmüş gibiydin ki, zaman çok çabuk geçiyor gerçekten. Çok başarılı bir doktor olacağına hiç şüphem yoktu. Birinci sınıfta 90 yaşında birine kazandırdığın hayatı şimdi sayısız kişiyle devam ettireceksin. Senin gibi çok kısa tanıdığım fakat bende bu denli etki bırakan kişi sayısı sıfır denecek kadar az. Böyle bir şeyi neden yazıyorum neden yazma gereği duyuyorum haklısın ben kimim. Bilmiyorum belki başka bir zaman diliminde farklı koşullar altında seninle birlikte olabilecek biriydim ya da değildim. Eğer en ufak bir ihtimal olsa bile senle konuşmayarak görüşme teklifini reddederek ve zaten baştan bitirmiştim ben şartlar gereği, ama zaten o gün gördüğün gibi bir de değildim, biraz yanıltıcıydı o gün. Bilmiyorum hiç aklında bir fikir canlanıyor mu ya da beni hatırlıyor musun bu anlattıklarımdan, fakat gerçekten seni tanıdığıma ve başarına tanıklık ettiğime uzaktan da olsa çok seviniyorum. Kaçırdığım bir fırsat için kötü şeyler bulmaya çalışıyorum (merak etme sadece facebookuna baktım:) )hakkında elbet bir kötü yanı vardır diyordum ama blogspotunun olduğunu görünce daha da üzüldüm ben de yazmayı severim okumayı da bir o kadar. Tek dileğim hayatında her zaman mutlu olman ve hak ettiğin her şeyin seni kısa sürede bulması. Umarım pandemi döneminde covid olmamışsındır ve asla da olmazsın. Sevgili Emir, Bu yorum sadece bir iç dökme içerir kimliğimi aşağı yukarı tahmin edersen ve benle iletişime geçmeye çalışırsan büyük ihtimalle çok utanırım ve bir şey yazamam. Hayatında biri varsa da onunla benzersiz bir hayat geçirmeni diliyorum. Umarım önündeki yıllar da en az gülüşün kadar içten ve huzurlu geçer. Sevgiler diliyorum 💐

    YanıtlaSil
  3. Yazdıklarınızı okudum. Hafızamı ne kadar zorlasam da kim olabileceğiniz konusunda bir fikir oluşmadı ne yazık ki. Facebook hesabımı da incelediğinizi yazdığınıza göre, yazdıklarınızı bana yazmış olduğunuzu kabul etmem gerekiyor. Ama adım Emir değil. Burada kafam karıştı. Biraz netleşecek fayda olabilir.

    YanıtlaSil

Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..