KIZSIZ ADAM
Her mavi ışık çıkaranı polis sanmayın sevgili Radikal okuyucuları. Selamın Obama hepinize. Bu hafta yine iğrenç olaylarla uğraştık durduk. İğrenç trafikte bekledik, köprüden çıkışta gözümüze sokulan halojen projektörlere rağmen karşıya geçtik, iğrenç. Gündemde bir sürü iğrenç haberle karşılaştık...
Bazen bu kadar iğrençlik içinde bizim de giderek iğrençleşip yozlaştığımızı düşünüyorum. Artık ben de kuyruğa kaynamak istiyorum, artık ben de ışıklarda bekleyen araçların en sağdan olmayan şeritten gideni olmak istiyorum, artık ben de ters yönde araba kullanmak istiyorum. Neden? Çünkü bunların hiçbiri cezalandırılmıyor. E o zaman ben neden yapmıyorum? Aptal mıyım? Evet aptalım. Kırmızı ışıkta beklediğim için, insanlara saygı duyduğum için, vesaire...
Bakın, bu hafta iğrenç bir olay oldu. İki polis kılığına girmiş hayvan adam bi takım tecavüz ortamlarına girdi. Burada kritik nokta polis kılığıydı sanırım. Polisin giderek kendini toplumun üzerinde görmesi, algı olarak öyle bir hale geldi ki artık sokaktaki insan polisten korkuyor. Düşünsenize olayı gören vatandaşlar aynen şunu görüyor: Polis bi kadını saçlarından sürüklüyor. Siz bu durumda ne yapabilirsiniz? Vatandaş ne yapsın?
Zaten korkuyoruz, haberleri okuyoruz. Kendi kendini öldüren insanlar olmaktan korkuyoruz. Ben açıkçası korkuyorum. Hani kötü bir şey yapmadım, etmedim ama etrafta öyle kainatın hâkimi, gecelerin yargıcı gibi dolaşan birilerini görünce korkuyorum. Vatandaş da korkuyor. Neden? Çünkü polis pek de yeterli bir şekilde denetlenemiyor, gördüğünüz yanlış bir davranış için herhangi bir merciye şikâyet edilemiyor. Keşke denetlenebilse. Ama Milli Piyango gibi bir his var insanlarda. Her an bize de çıkabilir gibi. Çünkü orantılı kuvvetini her meydanda görüyoruz, haberleri her gün gazetede okuyoruz...
Bıyıksız GBT testi
Aslında durumumuz çok kötü değil. Basit bir özdenetim mekanizmasıyla her şey çözülür. Bakın taksiler nasıl da kırmızı ışıkta geçmeyi bıraktı. Işıklara iki kamera takıldı, bir-iki ceza geldi, birden taksi şoförleri trafiğin en çok kurallara uyan sürücüleri haline geldi. Aynı şey herhangi bir devlet kurumunda da uygulansa, sadece vatandaş değil, yönetenler ve otorite de eş oranda cezalandırılsa ya da en azından ceza yiyebileceğini hissetse, münferit olaylar bu kadar gemi azıya alır mı? Almaz gibi.
Şimdi bu bilgilerin ışığında gelin maksimus bıyıkkus ağabeyimizin şu lafına bir kulak verelim. “Her üzerinde polis yeleği olan, arabasında mavi ışık olan polis değildir... Size ‘Ben polisim’ diye gelen kişiye kimliğini sorun.” Hööööööö. İlk olarak Cerrah diyor ki, “Her üzerinde polis yeleği olan, arabasından mavi ışık çıkan polis değildir.” Ya, acaba etrafta polis yeleği giyip, polis arabalarına binen ve polis olmayan insanlar mı var? Eğer böyleyse, bunlarla baş etmek polisin görevi değil mi? Ben vatandaş olarak kendi polisime güvenemezsem neye güveneceğim? İlk sorum bu. Aslında ilk sorun bu. Bildiğin devasa bir sorun. Demek ki etrafta polis kılıklı ama nedense polis olmayan insanlar dolaşmakta...
İkinci kısım daha çok Cerrah’ın yaşadığı gerçeklik düzeyiyle ilgili. Açıkçası keşke bir günlüğüne Cerrah bıyıklarını bir şekilde kestirip, sıradan bir vatandaş gibi bıyıksız bir şekilde gece bir GBT’ye uğrasaydı. O GBT’de de polis memurlarına, bıyıksız bir vatandaş olarak kimlik sorsaydı acaba neler olabilirdi? Belki de ayağı filan kayardı aniden. Demek istediğim polise kimlik sormak bayaa bir bıyık gerektiriyor. Bunu anladık en azından. Çok saçma aaabi. Yaka numarası gizli olanın, adını kimliğini nasıl sorayım ayol?
Biraz da müzikomani
Kızsız Adam filminden sonra insanlar plak satan dükkânlara gidip ‘Sizde taş plak var mı’ diye sormaya başladı. Bir arkadaşımdan biliyorum. Taş plak olsa ne yapacaksın, neyle dinleyeceksin a habeş?
Neyse, olay o değil, Çağan Irmak filmlerini genelde ‘İstismar sineması’ olarak görüyorum ne yazık ki. Filmine kâğıt peçete sponsoru alıp almamakla ilgili de sorunum pek yok ama işte filmin film olma gerçekliğini biraz bozup daha çok bir endüstri olarak görmeye başlamak filmin filmliğinden az çok götürüyor gibi. Neyse, bunlar benim bireysel sıkıntılarım, insanlar iyi zaman geçirmek ve ağlamak için Çağan Irmak filmlerine gidip, bundan keyif alıyorlarsa bunda da bir sorun yok. Bırakınız eğlensinler, bırakınız ağlasınlar.
Hatta Kızsız Adam’dan sonra insanların güzel müzik dinlemeye çalışması da nefis bir olay. Bu noktada Çağan Irmak’ı destekliyorum. Sonuçta çoğu eski müziği Tarantino nasıl kullanıyorsa, bizim sinemacılarımız da armut toplamamalı. Bir de iyi olmayan bir parçanın sıkıntısı en fazla üç buçuk dakika sürerken, bu süre bir filme gelince minimum 90 dakika olabiliyor. Sevmezseniz başka filme geçmek bi buçuk saat. Sevmek bir ömür sürer, sevişmek nedense bir dakika... Bence genelde 16 ila 19 dakika. Ama parçalar öyle demiyor.
* Tayyip hâlâ YouTube’a nasıl girdiğini açıklamadı. Onu da bekliyorum. Bizim evde kablosuz da var. Gelsin bir gün çay içelim, DNS filan bi ayar çekelim benim bilgisayara da YouTube’a gireyim. Ya belki de besmeleyle giriliyordur yutübe. Hiç denemedim aslında. Neden daha önce aklıma gelmedi?
* Kurban Bayramı’nda adam kesen, etlerini de komşularına dağıtan kültürel entelektüel ilk Türk seri katili Tayga’nın maceralarını haftaya sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Kurban Bayramı’nda bütün apartmanlar et koksun isteyen elma kalpli, güzel insan Tayga az sonra sizlerle olacak. Eye of the tiger.
* Bayram tatilinde salonumuzda koyun besleyeceğiz. Sizleri iç organların konulduğu kırmızı plastik leğenin hemen yanında seviyorum. Ne yapalım, bu da bizim gerçeğimiz...
15 Aralık 2008 Pazartesi
KIZSIZ ADAM
6 Aralık tarihli Radikal'in Cumartesi eki bir harikaydı. Bir yazı da Kaan Sezyum'dan...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..