Bir zamanlar müzik denilince sadece radyoda ana-babalarımızın dinlediklerini anlıyor, ötesi kuru gürültü geliyordu. Hatta ufaktan TRT deyimiyle "hafif müzik" dinlemeye kalksak, annem başının ağrıdığını söyleyerek kapattırırdı radyoyu. En azından, sesini kısmak zorunda kalırdık. Hatırlıyorum da, hızlı temposu nedeniyle "Ankara Kızları" adlı şarkı benim favorilerimdendi ilkokul çağlarında.
Sonra "İzmir Koleji" yılları geldi. Müziğin sadece bizim dinlediklerimizden ibaret olmadığını anlamaya başladık. Hatta, müzik öğretmenlerinin klasik müziğin de keyifle dinlenebileceğini öğretme çabalarıyla ufkumuz daha da genişlemeye başladı. Teypler, kasetler, mini radyolarda dinlenen müzikler, okul orkestrası ve "Milliyet Şarkı Yarışmalarında" alınan birincilikler... Müziğin tüm coğrafyasına hakim olunmuş hissi ile, güncel müziği "iyi bilirim" duygusu...
Şimdi ise çocuklarımın dinlediklerini anlamakta, popüler olanı dinlemekte, bambaşka coğrafyalarda üretilenleri ise izlemekte zorlanıyorum.
Ve geçen akşam televizyonda izlediğim bir filmin keyifli biten sonunda kullanılan bir parça beni pek bir mutlu etti. Müziğin yaşam enerjimi çoğalttığı yıllara götürdü ve kendimi acayip keyifli hissettim. Ayrıca, nasıl olup da bu şarkıyı unutabildiğime şaştım.
Bakalım hatırlayanlarımız olacak mı?
Bakalım hatırlayanlarımız olacak mı?
Sweet hatırlayan dinazorlar Ballroom blitz! de hatırlar:)
YanıtlaSilHatırlarım tabii ki..
YanıtlaSilOh, yeah, it was like lightning, everybody was frightening
And the music was soothing, and they all started grooving
Yeah, Yeah, Yeah, Yeah, Yeah
And the man at the back said
Everyone attack and it turned into a ballroom blitz
And the girl in the corner said
Boy, I wanna warn ya, it'll turn into a ballroom blitz
Ballroom blitz, ballroom blitz, ballroom blitz
Ballroom blitz
Gecenlerde burada bir dukkanda caliyordu "Love is Like Oxygen"... "Ne alaka ulan?" dedim. Tesadufe bak...
YanıtlaSilOguz C. Gel