Cumartesi günü Aile Hekimliği yerleştirilmesi yapıldı Muğla'da. Halk sağlığı doktorası yapmış, sağlık ocakları sisteminin AH'liğinden daha iyi ve sosyal bir hekimlik uygulaması olduğunu bilen biri olarak içim acıyarak kendi pozisyonumu tespit ettim. Milas 1 No'lu aile sağlığı merkezi, 2 No'lu bölge. Yıllar süren Yatağan macerası böylece sona ermiş oluyor. 13 Aralık sabahı Aile Hekimi olarak hasta kabulüne başlanacak.
24 yıl önce mesleğe başladığımda hekimlik halkın gözünde saygınlığını henüz kaybetmemişti. Ne kimi yerlerde olduğu gibi siyasi kimlikli kişiler sağlık kurumlarının içine çöreklenip "yoklama" yapıyor, ne önüne gelen taa sağlık bakanlığına kadar şikayet ediyor, ne sağlık personeline şiddet uygulanıyor, ne de eline not kağıtlarını doldurup eczacının karaladığı ilaçları sağlık karnelerine yazdırmayı yasal hak olarak görüyordu. Poliklinikte gördüklerimiz, gerçekten muayene ettiğimiz kişilerdi. Hekimlik, sekreterlik değil, sağlık dağıtmaktı.
Aradan geçen zamanın çoğunu acil servis ve 112'de geçirince bu durumun ne yöne evrildiğini pek fark etmemişim. Ne zaman ki Yatağan 1 No'lu sağlık Ocağına tayin oldum, sinir ve stresli günlerim başladı. Günde 200- 250 poliklinik; 15-20 hasta muayenesi. Kalanı usulsüz ilaç yazımı. Kavga, gürültü, şikayet, soruşturma... Kendimi ait olduğumu hissettiğim yere atma çabası sürekli duvara tosladı; ancak 1 yıl önce Devlet Hastanesi Acil Servisine becayiş yoluyla geçebildim. Ama burada da yozlaşmanın en uç örneklerini yaşadım. Gece 3'te ayağındaki mantar hastalığına ilaç yazdırmak isteyenler, polikliniğe gitmeyip işini sıra beklemeden hızla acil serviste halletmek isteyenler, boğazı ağrıdığında için evde hazırda antibiyotik bulunması için reçete isteği geri çevrilince küplere binip "20 yıllık öğretmenle nasıl böyle konuşursun" diyerek ilçe parti teşkilatına şikayet edenler... Daha neler neler...
Epey zamandır kara kara düşünüyordum ne yapacağım diye. Evime uzak olsa da, riskli olan Milas-Yatağan yolunu yaz kış tepmek zorunda kalsam da Acil Serviste kalmayı geçiriyordum aklımdan. Hem sevdiğim işi yapacak, hem de kendi değerlerime ters düşmeyecektim. Ama bir yandan da, sistemin dışında kalmanın bana ne gibi eziyetler yükleyeceği endişesi taşıyordum. Eylül ayının sonunda yaşadığım fiziksel saldırı bu konuda kafamdaki soru işaretlerini sildi attı. Bunca yıllık emeğin, iyi hekimlik çabalarının karşılığı bu olmamalıydı. İçimdeki ikilemi yavaş yavaş çözdü bu düşünce, ve önüm berraklaştı. Ama yine de kendime, değerlerime ihanet edeceğim duygusu da kendini hissettiriyordu. Bunun stresi ile geçen günlerde verdiğim kararı fazla sorgulamamayı tercih ettim.
Kendimce yaptığım listede ilk sıraki pozisyonu seçebildim. Hayatım daha kolaylaşacak ama Aile Hekimliği uygulaması benim hayatımı ve değerlerimi nasıl etkileyecek, şüpheliyim. Yakındığım her şeyin içine düşeceğim korkusu taşıyorum. Aile hekimliğini seçme konusundaki stres yerini "nasıl yapacağım" stresine dönüşüyor yavaş yavaş. Bir süre sonra "yeter yahu, eski yerime dönmek istiyorum" diyeceğimi düşünüyorum şimdiden.
Hoşgeldin Aile Hekimliği.
Hoşgeldin yeni hayat.
Hoşgeldin hüzün.
Hoşgeldin monotonluk.
Hoşçakal Acil.
Hoşçakal adrenalin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..