Dün son acil nöbetini tuttum. Şöyle bir düşününce, tam bir yıl olmuş Yatağan Devlet Hastanesinde çalışmaya başlayalı. 15 aralıkta başlayıp, 13 aralıkta ayrılmış olacağım.
Muğla, aile hekimliğine en son geçen illerden birisi. Aile hekimliği sistemine hiç geçilemeyecekmiş, birşeyler olacak da vazgeçilecekmiş gibi geldi hep. Sanırım sistemle faklı yönlere baktığımız için bu içimden istediğim, ama kaçınılmaz olduğunun farkında olduğumdan da telaffuz edemediğim bir temenniydi. Ama ben ne kadar kaçınmaya çalışsam da o içimdeki "biliyor olma" hali epeyce sıkıntı verdi. Yaşadığım şiddet olayından sonra aile hekimi (AH) olup olmama ikilemini aşmış, acil serviste benzeri sıkıntıları yaşama olasılığının beni ürküttüğünü farkederek akıntıya karşı kürek çekmeyi bırakmıştım.
AH yerleştirmeleri tamamlanıp, Milas'ta evimin 100 m. yanındaki sağlık ocağında bir pozisyona yerleşince herkes takılmaya, unutmaya çalıştığım gerçeği sürekli olarak bilincime çıkarmaya başladı. Bir anda kendimi Milas'a gitmeyi içselleştirmiş ve artık hastanede çalışmayı istemez olarak buldum. Sanki Milas'ta olunca herşeyi daha kolay kontrol edebilecek, olan bitenden her an haberdar olacaktım. Herkesin aynı duyguyu yaşayacağını farkeden yetkililer izinleri "dondurdular". Belki de iyi oldu. İzin alsaydım 10 gün boyunca "şimdi ne olacak" diye kafayı sıyırırdım.
Geçen salı günü nöbet çıkışında dolabımdaki eşyaların bir kısmını boşalttım. İşin en zor yanı bu oldu sanırım.İyi ki arada eğitim, seminer vb. Ile kalan zamanı doldurmuşlardı. Cuma günkü nöbete sanki apar topar girdim. Çocuk hastaların çokluğundan zamanın geçtiğini farketmedim bile... Bir de baktım ki sabah olmuş, dolapta kalan eşyaları arabaya taşıyorum. O 112 montunu koluma alıp gitmek içimden birşeyleri de koparıp götürdü benimle birlikte... Bir daha acil ya da 112'de çalışamayacağımı düşündüm. Sessizlik ve hüzün... İçim acıdı..
Birlikte çalıştığım arkadaşlar şakayla karışık, 112 giysilerimi ne yapacağımı, işime yaramayacağı için onlara bırakmamı istiyorlardı. Ben de "6 ay boyunca saklayacağımı, muhtemelen AH den sıkılıp geri döneceğimi" söylüyordum. Ama bu sabah anladım ki, geri dönmeyeceğim.
Eski nöbetçiler, yenileri, üst kattakiler, büfedekiler dahil herkesle sarılıp vedalaştık. Birkaç yerde kahvaltı yaptım bu sabah. Arabaya binince beni üşüten dünden beri iyice soğuyan ve kara dönen hava değil, ayrılığın hüznüydü.
Milas'a gelince önce çalışacağım Sağlık Ocağına.. ahh...pardon... Aile sağlığı merkezine (ASM) gittim. Odalardaki çoğu şey salon ve koridorlara çıkarılmış, birlikte çalışacağım hekim arkadaşlar "o koltuk senin, bu masa ve bilgisayar benim" diye paylaşım telaşındaydılar. Depo olarak kullanılan odada (yeni nesilin şeytan görmüş gibi baktığı) "Facıt" marka eski bir hesap makinesi gördüm. Oradaki aç gözlü telaşa pek fazla dayanamadım ve bana ihtiyaçları yoksa dinleneceğimi söyleyerek oradan ayrıldım.
Ocaklardaki tüm malzemeler önce sağlık grup başkanlıklarına devredilecek, sonra da içlerinden beğendiklerimizi kiralayacak ya da satın alacağız ve hizmetin sürdürülmesi için gerekenler teslim alacağız. Bana sağlık geçmişimiz yağmalanıyormuş/yağmalıyormuşuz gibi geliyor.
Hava müthiş soğuk. AH işi de benim içimi soğutuyor. Ait olmadığım yerdeyim. Bilgi ve inançlarıma ihanet ediyorum. Alıştığım, kendi kimlik tanımıma uymayan bir elbise giyeceğim ve bu beni olağanüstü bir şekilde rahatsız ediyor. Turgut Özal bir zamanlar "alışırsınız, alışırsınız" demişti.
Beni bekleyen son da bu mu, alışır mıyım acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..