İşte Ellerim :)

İşte Ellerim :)
Parmak boyası ve dayanılmaz keyfi

Geçmiş Zaman Olur ki...

6 Ocak 2011 Perşembe

EĞİTİMDE SON DURUM!!!

Geçen hafta Manisa'da Celal Bayar Üniversitesi Rektörünün öğrencileri tehdit etmesi, medyanın marifeti ile gündemimize oturmuş, hepimizi dehşete sürüklemişti. Aslında gün be gün daha fazla hissettiğimiz, ama doğrudan bizi hedef almadığı için geçiştirip görmezden geldiğimiz tavırlardan birisi deşifre edilince, hep birlikte rektöre saldırdık. Ben, gerilimi tırmandıran bu "üstten bakan" tavırları, üniversitede okuyan bir çocuğu olan baba olarak "yaşadım". Hem o olayı, hem de tüm diğer  olayları "orada benim oğlum olsaydı ne yapardı?" sorusunu sorarak için için daralarak yaşıyorum. Biliyorum, onun çevresinde bir protesto olacaksa, en önden gidenlerden birisi olacaktır o. Buna ne kadar hazırım, bilmiyorum.

Aşağıdaki Erdal Kozan'ın yazdığı yazıyı aynı duyguları yaşayarak  okudum. Aslında ben de farklı davranmazdım diye düşünüyorum. Sanki bir kıvılcım bekliyor herşey, herkes. Öğrencilerin kendileri olabilmeleri için çok zor bir süreçten geçmeleri gerekiyor. Hepsine ve onların ana-babalarına sabır ve sağduyu diliyorum. 



Bizleri yarış atı olarak yetiştiren dershanelerin kapatılmasını istediğim ve kendi geleceğim hakkında söz söylediğim için, şu an 63 yılla yargılanıyorum

Kimseyi öldürmedik, tecavüz zanlısı değiliz. Uyuşturucu satmadık, yolsuzluk yapmadık. 63 yılla yargılanıyoruz çünkü hakkımız olanı istedik, çünkü biz parasız eğitim istedik.

11 Nisan 2010 günü, YGS sınavından hemen sonra bir grup Dev-Lis’li Ankara’da bir eylem yaptı. ‘Sınavlar Kaldırılsın, Dershaneler Kapatılsın’ yazılı bir pankart, özel bir dershanenin teras katından aşağıya sallandırıldı. Bizler dershanenin önünde bir basın açıklaması gerçekleştirecek ve ‘sınav cinayetlerine son verin’ diyecektik.

Soner’i hatırlar mısınız? Soner’in annesi dershane borcu olan bin beş yüz lirayı ödeyememişti. Hapse atıldı bu yüzden. Soner dayanamadı bu duruma, intihar etti! Göz göre göre ölüme sürüklendi. Annesi, Soner ölünce serbest bırakıldı. Kısasa kısas, cana can. Soner’in hayatına karşılık annesinin özgürlüğü.

İtiraz

Bu olup biteni izlemeye bizim vicdanımız el vermedi. Ölümlere yenileri eklenmesin, artık kimsenin hayatı ellerinin arasından çekilip alınmasın diye itiraz ettik. Öğrencileri dershaneye gitmeye mecbur kılan, sınav üstüne sınav yapan eğitim sistemini eleştirecektik.

Bu sınav sistemi ile öğrenciler intihara sürükleniyor, dershane parasını denkleştiremeyen anneler cezaevine gönderiliyor, eşit ve parasız olması gereken eğitim, parası olanın satın alabileceği bir metaya dönüştürülüyor. Buna karşılık demokratik bir lise, YÖK’süz bir üniversite, sınavsız ve parasız bir eğitim talebini dillendirenler ise susturulmaya çalışılıyor. Biz buna karşı çıkacaktık.

11 Nisan günü, henüz gelmiştik ki dershanenin önüne, etrafımız yüzden fazla çevik kuvvet polisi tarafından çevrildi. Ne olduğunu anlamadan ablukaya alındık. Hiçbir uyarı yapılmadı. Birden oldu her şey, bizden sayıca kat be kat fazla olan polis saldırıya başladı. Polisler, bir cop fazla vurmak için birbirleriyle yarışır gibiydi. Müdahale bittiğinde bayılanlar oldu, ortalık savaş alanına dönüştü sanki. Gözaltına alındık, tam 24 kişi, dördü polisin şiddetine dayanamayıp tepki gösteren vatandaş ve aynı gerekçeyle olaya müdahil olan çarşı iznindeki bir asker. Gözaltına alınanlardan, benim de arasında bulunduğum 10 kişi tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderildi. Daha sonra avukatların tutuklamaya itirazı sonucu, ‘tutuksuz yargılanmak üzere’ serbest bırakıldıysak da yargı peşimizi bırakmadı.

Bilmeyen kalmasın...

Bu olayın iddianamesi hazırlandı. 8’i 18 yaşından küçük toplam 18 kişiye dava açıldı. Dershane müdürü, müdür yardımcısı ve yaralandığını iddia eden yedi polis şikayetçiydi. Savcı 63 yıl istedi. Aklımıza ilk gelen ‘acaba savcı sayı saymayı bilmiyor mu?’ sorusu oldu. Zira bu durumun mantıklı bir açıklaması nasıl olurdu? Dayak yemiştik, gözaltına alınan arkadaşlarımız taciz edilmişti. Ancak savcıya göre polis bizi değil, biz polisi dövmüştük. Hatta hakaret etmiştik. Her zaman olduğu gibi polis haklıydı.

Dolmabahçe’de eylem yapan üniversite öğrencilerine polisin saldırması ve bir öğrencinin çocuğunu düşürmesi üzerinden çok zaman geçmedi. Onların başına gelen de bizimkinden farklı değil. Hepsi ‘terörist’ damgası vurularak, hedef haline getirildi. Yine geçtiğimiz günlerde İstanbul Sarıyer’de Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nde kantin fiyatlarının indirilmesi için boykot yapan öğrencilere önce okul yönetimi ve kantin sahibi, sonra da polis saldırdı. Polis lise kantinindeki fiyatların indirilmesini isteyen bu öğrencilerden ikisini gözaltına aldı.

Ben öğrencileri deneme tahtasına çeviren sınavların kaldırılmasını, bizleri yarış atı olarak yetiştiren dershanelerin kapatılmasını istediğim için, kendi geleceğim hakkında söz söylediğim için şu an 63 yılla yargılanıyorum. Yargılanıyoruz! Bugün karşı karşıya kaldığımız bu uygulamalar tesadüfi değil. Gençliğin sesinin gereğinden fazla çıktığını düşünenler var ve unutulmayacak işlere imza atıyorlar. Duyanlar duymayanlara anlatsın, bilmeyen kalmasın; bu ülkede öğrenciler pankart astıkları için 63 yılla yargılanıyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu yazı için yorumlarınızı ekleyebilirsiniz..